21 Ekim 2015 Çarşamba

böyle iyi

güzel yazılar yazılabilecek dönemler, sonra silinebilecek dönemler. hep en başa dönüyorum. hafızamın kuvvetli olduğuna inanıyorum ama birçok şeyi unuttum. sadece başladığım noktayı unutamadım. çıt sesinin geldiği nokta. ve bir daha duyacağın ana kadar geçen süre. arası yok ama o ses var. herkesin bir çıt sesi var. işte asıl zaman o zaman başlıyor. arada geçen kısımda değil de orada. ve sonra bir tarafınla hep orayı bekliyorsun, geliyor ve devam ediyorsun. zaman bir nokta. arasını düşünürsen kafayı yersin. zamanı nokta olarak göreceksin yani. öyle derler.

ne mutlu ki devam ediyorsun. suçlu olan benim. anlamayan benim. bencil olan benim. sinirli olan bile benim. beş sene sonra daha sinirli olacaktım büyük ihtimalle. ben anne babasının söylediği ikinci şeye tahammülü kalmamış bir ahmağım yani. çok irdelemeye gerek yok. yine de bir karakter edinmişim kendime, ara sıra geçip aynaya bakıyorum. insan en çok kendi olamadığını düşündüğü zamanlar yalnız ama en çok yalnızken kendi ya, yazmıştım bir kenara. ve ben en çok yalnızken yazıyorum bir şeyler. çünkü yazı yazmak bir tek kendine yeteri kadar yazıldığı zaman değerli.

bazı dönemler anlaşıldım ve çoğu zamanlar yoruldum. bir insanın hayatı sürekli başladığı noktaya dönüyorsa da suçun muhattabı için çok uzağa gitmesine gerek yok. ben çok dönem kendim değilim çünkü gösterilmesi gereken hayatlarınıza tutunabilmek adına bolca uğraşıyorum. yine de aynı noktaya çıkıyorum. huzur arıyorsan eğer, başladığın noktaya gelmeye mahkumsun. gücünün gidişi ile ilgili.

kahraman olmak gerekti, kahraman değilsin. kahraman değilsin. başlangıç noktasında kahraman değilsin.

ve sadece yalnızken iyi yazı yazdığını düşünüyorsun. çünkü bencilsin. çünkü kendini tanımak iyi bir şey değildir derdi adını unuttuğum birisi. ve sen insanların adını, çamaşır makinalarını -ki bu kelimenin doğrusu makinedir-, müzik cdlerini unutsan da söylediklerini hiç unutmazsın. sen de söylediklerini unutmazsın. böyle yaşanır mı lan? bu da senin lanetin. mıy mıy yaşayacaksın işte. az miyavlayan kediler de çok düşünüyorlar bence. keşke kendimi ilk önce böyle tanıtsaydım. ben kedileri pek sevmem demekle yetinmişimdir. kendini tanımak iyi bir şey değildir. o sesi duyabilmek iyi bir şey değildir. şimdi kafanda döndürüp durabileceğin güzel bir şeylerin daha var.

kaç sene, ne yaşadığının, kime ne yaptığının, yaptığını sandığının ne önemi var? kocaman bir ekrana bakarken, gözünün kanlandığını, midenin bulandığını hissediyorsun. halsizlik de zaten hissizlik gibi bir şey. çok fazla konuşmak istemiyorum. bazen çok fazla konuşmak istemiyorum ve bana kimse neden konuşmuyorsun diye sormuyor.

böyle iyi.

1 Ekim 2015 Perşembe

Bugün Günlerden Güzellik

Sıradan -gözüken- bir naber'in altından istediğim etkiyi çıkartabilmek tadında uçuk hayallerim oldu hep benim. Kalıbına ve olağan şeylere hiçbir zaman için sığamayan bir adam olarak da normal algılanmayacak şeyler yapmış olabilirim. Bu 'çocuk gibi' durumunu da hiçbir zaman aşamadım zaten. Gereksiz heyecanlarım, heveslerim, tepkilerim, beklentilerim oldu, oluyor, olacak. Ne mutlu.

Adım atıyorum ben. Attım. Bir adım attım ve çoğu şey düzeldi.

Pencereden bakmayı öğreteceğim dediğim günler geliyor aklıma. Büyük konuşmayı ne kadar da çok seviyor insan? Ben daha ayrı seviyorum. Ben bunu biliyor muydum acaba? Şimdi de bunu soruyorum kendime. Yine de en güzeli birlikte öğrenmekmiş sanırım, görüyorum. Pencereyi açmak önemli, bakmak öğreniliyor.

Genel olarak çok fazla şey hakkında umut besleyen ama pek fazla şey elde edemeyen bir adam olarak sürdürdüm hayatımı. Birçok şeyi de merak ettim hep. Çok fazla merak ettim. Senin varlığını da ilk fark ettiğim günden itibaren merak etmiştim mesela. Hayatın bir köşesinde duran, bilmiyormuş gibi yaptığın olasılıklar. Evde dururken pencereden içeriye mucizeler girmeyeceğini öğrenmem gerektiğini düşündüğüm bir anda pencereyi açtım. Dışarıya bakmak için açtım yahut sen gel de bak diye açtım.

Kime ne?

Benim seni tanımam, neresinden bakarsan bak ''kime ne?'' ve ''geçiniz'' aslında. Dışarıdan nasıl gözüktüğünü umursamıyorum. Seni ilk bulduğumdaki harabeyi anımsıyorum. Yakın bir seviyede ama güvenli oluşumu anımsıyorum. Senin çok ciddi olduğunu anımsıyorum, benim dışarıdan gözüktüğüm ölçüde.

İlk kez güldüğündeki şaşkınlığımı anımsıyorum bir de. Atomu parçalamışım gibi hissetmiştim. En son böyle sekiz sayfa sınav kağıdı verdiğimde hissetmiştim.

''O kadar da ciddi değilmiş'' dedim ve bir o kadar ciddi şeyler düşündüm sonrasında. Yine de daima bir şey için çabaladım. O an takındığın ve bulunduğun yüz ifadesi bir daha öyle olmasın diye.

Sen de güldün.

Bazı kelimeler sadece bazı anlar kullanılsa dersin ya bazen, önceden de kullandığın ve sonrasında da kullanacağın için hafif bir kızgınlık da duyabilirsin kendine. Heh işte öyle.

''Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde. İyi ki geçtin dünyadan. Sahi, ya doğmasaydın?''

Sevmek her daim ufak bir korkudur. İyi ki doğmuşsun sen, iyi ki olmuşsun.