6 Mart 2014 Perşembe

İstemek


Hayatımı her zaman için ikiye ayırıyorum. Bunu da sürekli söylüyorum. Lisenin ikinci yılı ve sonrası. İnsani duyguları ilk kez hissetmeye başladığımdan ötürüydü her şey. Ailenin ve çocukluk arkadaşlarımın dışında insanların da aynı topraklarda yaşadığını gördüğüm yıllar. Standart bir adamın yaşadığı duyguların ötesine geçememiş büyük bir vasatken olan dönüşümlerin yılları. En çok insanı bir arada doğum günümde, en büyük mutluluğu yüz aldığım sınavda, en büyük korkuyu üniversite sınavını düşündüğümde, en büyük acıyı fiziksel olarak yaşadığımda görebildiğim yılların sonuncusu yani. Şimdilerde insanlığın temelini oluşturduğunu düşündüğüm duyguları ilk kez tattığım yıllar. Merak, hırs ve elde edebilmek dürtüsü. Hayatın üç temel taşı. Tartışmasız.

Aslına bakarsan, bir gün gelip de bir şeyi çok istemeye başladığında alıyorsun ilk acı nefesi. Doğarken hissedemediğin nefes falan hikaye. Orada başlıyorsun işte yaşamaya ve hiçbir zaman eskisi kadar kısa çekmiyorsun içine çektiğini. Her şeyin başı bir bok varmış gibi istemekten çıkıyor yani.

Hiçbir sebebi olmayan bu duygu, dünyayı oluşturan üç temel şeye dayanıyor işte. Zincirin ilk halkasını merak ederek takıyorsun. Nasıl oluştuğunu merak ediyorsun ilk önce, neden sana söylenilenlere inanmak gerektiğini merak ediyorsun, neden merak ettiğini merak ediyorsun ve beyin ilk çevrimini gerçekleştiriyor. İnsanoğlunun ilk alışkanlığı da merak etmekle başlıyor aslında. Sinsi bir bulaşıcı hastalık gibi sarıyor bünyeni. Beynin almayacağı şeyleri düşünerek merak ediyorsun. Kafanda olasılıkları hesaplayarak merak ediyorsun. Hayalinde bir çerçeveye sığdırarak merak ediyorsun.

Sonra elde etmek istiyorsun sebepsizce. Bu olgu bende nasıl durur diyorsun mesela. Benim içime uyar mı diyorsun, muhakkak uyduruyorsun. Ben bunu elde edebilecek kadar güçlü müyüm diyorsun, kudretini soruyorsun kendine. Yeterliliğini, o güne kadar kendini getirdiğin noktayı soruyorsun. Kendine de pek tüy konduramıyorsun. Başlıyorsun denemeye. Denedikçe hırslanıyorsun. Hırsın bazen kendini anlatamamaktan, bazen anlatamadığını düşünmekten ötürü oluyor. Hırslanıyorsun bir kere işte. Tuttuğun takıma, baban tuttuğu için değil de kendin için hırslanıyorsun. Sevdiğin kıza hırslanıyorsun, olduramadığından ötürü. Arkadaşına hırslanıyorsun, senden daya iyi bir yerde okuduğundan ötürü. Hırslanıyorsun işte.

Yirmili yaşlarını geçip de miktarı kabul edilebilir düzeyde şeyler yaşadıktan sonra sorguluyorsun her şeyi. Sevdiğin matematik öğretmenini, ulaşacağını hayal ettiği noktadan uzaklaşarak hayal kırıklığına uğrattıktan sonra sorguluyorsun. Takımının hak ettiğini düşündüğün, bir anda bıraktığı bir kupa parçasından ötürü sorguluyorsun. Misal bir kadın seviyorsun. Sorguluyorsun. Her şeyi sorguluyorsun ve tek bir noktaya çıkıyorsun ömrün boyunca. Hiçbir şeyi yaşamaktan korkmadığın, çirkini güzel yapan, zoru kolay yapan, isteği eylem yapan, hırsı huzur yapan, merakı gelecek yapan o tatmin anını yakalamaya çalışmak için yaşıyorsun. O an gelir de onu kaçırırım korkusuyla yaşıyorsun. Belki hiç gelmez tedirginliğiyle yaşıyorsun. Belki gelir de zamanı uymaz kuşkusuyla yaşıyorsun. Bir noktadan sonra öyle kolay geçiyor ki her şey, doyumsuzluğa ulaştığının korkusuyla yaşıyorsun. Ama yaşıyorsun elbet.

Ve bir gün geliyor, babanı, yaradanı, istediğini, kendini, toptan sorguluyorsun. Birisi günah, birisi ayıp, birisi yasak, birisi gereksiz oluyor.

Hayatın anlamı sadece anlık heveslenmeler işte. Geleceğe dair kurulan tatmin planları. Merak edecek bir olgu arayaşı belki. Hırslanmak onun için. Tuttuğun takımın yanına bir şey daha iliştirebilmek telaşı. Düşmenin, savrulmanın ve olduramamanın verdiği o büyüme hissi. Soyadınla ölümüne çelişmenin verdiği karmaşıklık. Tekrar iliklerine kadar istemek bir şeyi.

Çünkü istemek başladığın yere sürekli sürekli geri dönmenin, var olan tek çıkışıdır. Yer değiştirmenin tek yoludur. İstemek köpekliktir. Önüne çıkan her çukura düşüp, tekrar kalktıktan sonra, tekrar düşerken keyif almaktır istemek. İstemek o yaşına kadar ince ince örülmüş bütün etik kurallarına karşı çıkmaktır. İlk kez cesaret edebilmektir istemek. Kaybetmeyi göze almaktır istemek. Dünyadaki en büyük güçsüzlüktür istemek. İçinde, sadece o anlar için yetişmiş canavarı çıkartmaktır istemek. Köpekliktir işte istemek.

İnanırsın ya da inanmazsın, kudretli bir olgunun oluşturduğu temeller de basit bir elmaya dayanmıyor aslında. Her şeyin başlangıcı, kendinin olmayan, almaya hakkın olmadığı, almanın çok zor olduğu bir şeyi kendine yakıştırarak, kendine isteyerek başladı. Bana kadar da geldi. Vardır elbet bir kudreti.


Hiç yorum yok: