Yazarların sevdiği kadınlara yazdıkları mektupları ne kadar sevdiğini bildiğimden değil, içimden sana bir şeyler yazmak geldiğinden başlatmıştım bu köşeyi. Oradan buradan olmasın, sadece sana odaklansın diye. Zaten ben yazar değilim. Olmak isterdim ama değilim. Sen öyle olabileceğimi iddia edersin, ben yalnızca mutlu olurum. O zaman ben yazar olurum.
Malum mektuptan sonraki ilk buluşmamızda bakkala girdim. Yazılarımı ne kadar hevesli okuduğunu, henüz tanışmamışken bile karşıma geçip konuşmak istediğini söylerdin. Sırf bunun için bile yazar insan değil mi? Neyse, böyle dikkatli bir okuyucu ile karşı karşıya kaldığında afallıyor insan. Su almaya girdim, yine malum çelişkiye düştüm. Bir dakika sonra ''bakıyorum da çikolata almamışsın'' cümlesi duymamla birlikte, seni neden beklediğimi bir kez daha anladım. Herkes herkesi dinler I, fakat kimse kimseyi duymaz. Kimse kimseyi anlamaz. Sen beni duydun. Yazılarımı duydun.
Sana ilk konuşmamızda söylemiştim. Kendimi mühendis, öğrenci yahut eğitimci olarak görmüyorum. Ben bir tek yazı yazarken ve basketbol oynarken kendimi doğalmış gibi hissederim. Sanki gerçekten bunları yapmak için doğmuşum gibi. Sanki tamamen mutlu olabilmek için ara sıra da olsa bunları yapmam gerekiyormuş gibi yani. Ve yine sen beni tanımıyorken bile hayatta en çok değer verdiğim şey olan cümlelerimi çok seviyordun. Bu da tam olarak şuraya bağlanıyor; geçmişi olmayan hikayeler o kadar da ilgi çekmez. Biz aynı dükkanların önünden geçip, aynı hava şartlarına sövüp hiç yüz yüze gelmemişiz. Olabilir mi böyle bir şey? Olmaz. Hayatında gerçekleşen her olayın, bir noktaya ulaşabilmek ve onu tam anlamıyla kanıksayabilmek adına gerçekleştiğini düşündüğün anlar vardır. İşte o zaman geçmiş devreye girer. Geçmişin vardır ve bir şeylere sebep olmuştur. Bunu sindirmek zor olsa da vardır. İşte biraz da böyle düşünmeli insan. Şu an kışı düşününce üşümüyorsun ama zamanı gelince üşüyeceksin. Bunun gibi. İçindeyken kahrolduğun her şey, sana yeni bir kapı açmış gibi. Sonunda hiçbir şey olmamış ama hepsi bulundukları yerde kalmış gibi. Biz seninle aynı yerlerde doğmadık ama aynı yerlerde büyüdük. Kim bulduğundan ayrı kaldığı seneler için gönül rahatlığıyla şükredebilir ki? O yüzden olana sarılmalı insan.
Yanımda bir adam çikolata yiyor. Sen olsaydın nasıl da ayıplayacağımızı düşünerek mutlu oluyorum. Aynı aile şartlarında büyüyüp, aynı şeylere isyan eden iki çocuğun bunlarla dalga geçmesi de ironik belki. İşte bu da sadece bizi ilgilendiriyor. Aynı şeylerle dalga geçemeyen insanlar nasıl yaşıyor I? Metro'daki kadının sesini duyunca aynı anda gülmeyen insanlar yahut dudaklarını burnunun bir milimetre altından boyayan kızları görünce dalga geçmeyen insanlar cidden nasıl yaşıyor?
Adam kola da açtı. Çanım çok çekti.
Buluştuğumuz ilk gün etrafımızı hep köpekler sarmıştı hatırlıyor musun? Kahramanlıklardan falan bahsetmiştik. Ben o gün bir kaç ay önce bir köpek tarafından ısırıldığım için dua etmiştim. Sen bilmezsin. Bir şeyler daha yapmalıyım diye içim içimi yerken kaçar gibi eve gittiğim de olmuştu, yine onu da bilmezsin. Yaptırdığım kuduz aşısından mütevellit senin yanında çok kuul durmuştum. Her şeyin gerçekten de bir sebebi var mı I? Bir köpek ısırığı adamı kahraman yapar mı? Bilmem. Yine de korktuğunu bile bile sana aynı ada etrafında yedi tur attırabilmek de bir kahramanlıktır I. Bence böyle.
''Gözlerimi böyle büyütünce çok mu korkunç oluyorum?'' deyişinle hatırlayacağım hep seni. O an ilk kez bakabilmiştim çünkü. Sonra Yusuf'un sözü gelmişti aklıma. Yüz yüzeyken söylerim. Birazdan söylerim. Seninle bir yerde kesişebilmek olasılığı ne yüce? O an sadece ''yoo'' demiştim. O an çoğu şeyi söyleyememiştim. O an ''sanki bir adım daha atsak her şey düzelecek'' dizesi yürürlüğe girmişti.
Gideceğin yeri ötelemen ve vapur. Denizi hep neden bu kadar sevdiğimi merak ederdim yahut mavi'yi. Şairlerin mavisini, denizlerin mavisini ve bu saplantıyı. Sormak anlatmaz, anladığında anlıyorsun.
Ve sanki hiçbir sorumluluğumuz yokmuş gibi. Sanki her şey bir metrekarelik alan içerisinde olup bitiyormuş gibi olmuştu. Kendi dünyamızı, kendi dilimizi oluşturmuştuk.
İşte bende durumlar hala böyle I, senin bir metre çapında çözülemeyecek hiçbir sıkıntı yok bana. İşimi değiştirebilirim, tekrar okula gidebilirim, zengin olabilirim, ikimize birer kombine alabilirim, her hafta yanına gelebilirim, seninle iftar açabilirim, seninle hiç tanımadığın bir köye kahvaltıya gidebilirim.
Sence yapabilir miyim?
Birinin vereceği cevapları bilmenin ne kadar güzel olduğundan bahsetmiştim sana. Yalnızca sen anla.
2 yorum:
Birini bu denli güzel sevebilme ihtimalime şükredip hiçbir zaman böylesine güzel sevilmemiş olmanın kahrını yaşadığım ikinci mektubun...
hiçbir şey düzgün olmayacakmış gibi geldiği zamanlar olur, normaldir. sonuçta umarım böyle bir huzur yaşarsın.
Yorum Gönder